Aydın'ın da bulunduğu Büyük Menderes Vadisi'nin işgaline Venizelos çok önem veriyordu. Yunanistan'dan getirmeyi düşündüğü 300.000 Yunanlı göçmeni buraya yerleştirmeyi düşünüyordu. Başlangıçta bu işgali kabul etmeyen İngiliz temsilcisi sonunda, yetkisi olmadığı halde işgale izin verdi.
Aydınlılar direniş için heyecanlı bir durumdayken, Kuşadası'nda bulunan İtalyan komutanın, Aydın'ın işgal edilmeyeceğini bildirmesi üzerine bu heyecan kayboldu. Aydın Mutasarrıfı bir felakete yol açılmaması için 57. Tümen Komutanı'ndan Aydın'da direniş yapılmamasını istedi.
Tümen komutanı, elinde 10 subay, 43 er ve az sayıda makinalı tüfek ve topla, bir tümen olduğu tahmin edilen Yunanlılara karşı savaşmanın mümkün olmadığı kanısına vararak, 23 Mayıs'ta çekilme kararı verdi.
Yunanlılar 27 Mayıs 1919'da Aydın'ı işgal ettiler. Hamiyetli birçok kimse Çine'ye çekilerek direniş hazırlıklarına başladılar. Aydın'ı işgal eden Yunanlılar Nazilli'ye doğru ilerlemeye başladılar. 17. Kolordu Komutanı Vekili Albay Bekir Sami Bey, düşmana silahlı direniş için Ödemiş'e Yüzbaşı Rasim'i yollamıştı. Ödemiş'te başta Kaymakam Bekir Sami Bey olmak üzere silahlı dirènişe karar verildi.
Depolardaki silahlar dağıtıldı. Ödemiş Kuva-yı Milliyesi kuruldu. Komutanlığına Yüzbaşı Tahir getirildi. İlk Kuva-yı Milliye böyle oluştu. Diğer yandan İtilaf Devletleri temsilcilerine telgraf çekilerek olayların sorumluluğunun Yunanlılara ait olduğu bildirildi. Bu sırada Yunan ordusu da 40 km. yaklaşmıştı.
30 Mayıs'ta Tire'yi işgal eden Yunanlılar, Ödemiş'te direniş hazırlıkları yapıldığını öğrendiler. Edin-dikleri bilgilere göre 8.000 silah dağıtılmış ve 1.000 kişilik bir kuvvet Ödemiş'in güneyinde mevzilenmişti. Oysa Türk kuvvetleri 150 kişi kadardı. Güçlü bir Yunan taburu 1 Haziran'da Ödemiş'e girdi. Türk kuvvetleri savunarak geri çekilmek zorunda kaldılar.
Yunanlılar 4 Haziran'da da Nazilli'yi işgal ettiler. Bu yörede bulunan Yörük Ali Efe Kuva-yı Milliye'ye katıldı. 57. Alay kuvvetleri, Söke'den gelen ve Denizli'de kurulan Denizli Heyet-i Milliyesi'nin oluşturduğu kuvvetler karşısında Yunanlılar durmak zorunda kaldılar. Ulusal kuvvetler 16 Haziran'da da Malkoç Köprüsü'nü basarak havaya uçurdular. 20-21 Haziran'da da Erbeyli'deki Yunan birliklerine saldırdı-lar. Nazilli'yi terk etmek zorunda kalan Yunanlılar ağır kayıplarla Aydın'a gelebildiler. Bu baskınlar Aydın'da bulunan Yunan Garnizonu'nda büyük manevi çöküntü yarattı. Kuva-yı Milliye (Ulusal Kuvvetler) ileri harekatlarına devamla 28 Haziran'da Yunanlılarla savaşa girişti. Bir avuç Türk'ün oluşturduğu bu kuvvetler karşısında sokak savaşları sonunda Yunanlılar yenilerek Aydın'ı boşalttılar. Konuyu Paris Barış Konferansı'nda gündeme getiren Yunanlılar, vatanlarını savunan Türk vatanseverlerini eşkiya gibi göstermeye çalıştılar.
Yeniden taze kuvvetler getiren Yunanlılar kuvvetli bir Tugay ile saldırıya geçerek 3 Temmuz'da Aydın'ı tekrar işgal ettiler. Geri çekilen Türk kuvvetlerine 11 Temmuz'da Demirci Mehmet Efe kuvvetleri de katıldılar. Bu kuvvetler 17 Temmuz'da Yunan ileri harekatını Umurlu-Köşk devreleri arasında durdurmayı başardılar. Eşkiyalıktan gelen Demirci Mehmet Efe, askeri birliklerin oluşmasına ve Ulusal Direnişe yardımcı oldu. Çok sert yöntemleri ile tanınan Demirci Efe daha sonra Ulusal Ordu'ya geçiş dönemin-de tasfiye edildi.
BATI ANADOLU KUVA-YI MİLLİYESİ'NİN KARAKTERİ
Mondros Ateşkesi sonrası ordular terhis edilmişti. Tümenlerin ve alayların asker sayısı birkaç yüzle ifade ediliyordu. Bunun yanısıra, mevcut askeri birliklerin durumu da firariler, (asker kaçakları) dolayısıyle daha da azalmıştı. Bu sebeple Yunanlılar Batı Anadolu'yu işgale başladıklarında karşılarında 56, 57 ve 61. tümenlerin birkaç yüz kişilik zayıf kuvvetlerini bulmuşlardı. Üstelik Padişah, Yunanlılarla savaş durumunda olmadığını ilan etmiş ve Hükümet de gerek askeri kuvvetlerin gerekse halkın işgale karşı direnmemesini bildirmişti. Buna uyan İzmir Valisi, Manisa Mutasarrıfı gibi bazı yöneticiler kendi şehirlerinde ve civardaki direniş hareketlerini daha doğmadan öldürmüşlerdi. Bütün kötü şartlara rağmen Yunanlılar karşısında çetin bir direnme yapıldı. Zayıf mevcutlu askeri birliklerin komutanları, ulusal duygularla vatanlarını savunurken hamiyetli Türk vatandaşları ve onların yanı sıra, eskiden eşkiyalık yapan bazı efeler, adamlarıyla birlikte bu direnişlere katıldılar, hatta bazı yörelerde duruma hakim oldular.
Halkın, askerin, efelerin oluşturduğu bu direniş hareketinin ortak noktası vatan savunması ve Türklük duygusu idi. Böylece oluşan bu direniş hareketi Ayvalık'tan, Denizli'ye kadar uzanan geniş bir çizgi üzerinde ulusal cephenin doğmasına yol açtı. Bu ulusal cepheyi oluşturan kuvvetlere ve bu harekete dar anlamda "Kuva-yı Milliye" dendi.
Bu anlamıyla Kuva-yı Milliye silahlı direnişi ifade etmekte idi.
Sivas Kongresi'nde anlamı genişledi ve bütün yurdun savunulması anlamına geldi.
Kuva-yı Milliye deyimini ilk kez kim ve nasıl kullandı, bilinmemekle beraber Türk halkının 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşı sırasında sivil halkın direnişi ve örgütlenmesi görülmüştü.
İtilaf Devletleri'nin işgallerinin geçici olduğunu kabul eden Türk Ulusu yüz yıllarca kendi yönetimin-deki Yunan Ulusu'nun Batı Anadolu'yu istilasını ve bu toprakları Yunanistan'a katmak için geldiğini anlayınca yurdunu korumak için silaha sarılmıştı.
Kuva-yı Milliye'nin para yiyecek, silah gibi ihtiyaçları yerli kaynaklardan sağlanıyordu. Fakat halkın bir kısmı işgale karşı direnmemişti. Hatta Yunan bayrak-ları asan kasabalar da olmuştu. Bazı yerler İtalyanları davet etmişlerdi. Bu sebeple Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliyecilerle Padişahçılar arasında uzun süre çatışma sürdü. Fakat zamanla Yunanlıların Batı Anadolu'da yaptıkları zulüm, işkence, tecavüz, yağma, öldürme olaylarını gören halk bütünüyle Kuva-yı Milliye'ye katıldı. Yunanlılarla işbirliği yapan bozguncu, Padişah yanlısı ve ulusal kuvvetlere katılmayanlara karşı sert ceza yöntemlerine başvuruldu. Yunanlılar yalnızca Batı Anadolu'yu değil Trakya'yı da işgale hazırlanıyorlardı. Burada bulunan Türk Kolordusu'nun asker sayısı 1.200'e indirilmişti. Oysa Yunan taburu daha başlangıçta 1.500 kişi idi. Terhis edilen Yunan askerleri silahlarıyla birlikte sivil Rumlara katılıyordu Yerli Rumlar çeteler kurmuş ve Türklere saldırıyorlardı.
İtilaf Devletleri'nin koyu baskısı yüzünden ise Türkler bir şey yapamıyorlardı. Ele geçen çeteciler ve hatta adi suçlular bile, delil yetersizliği bahanesiyle İtilaf Devletleri ve yabancı müdahaleleriyle serbest bırakılıyordu. Trakya'nın coğrafi yapısı ve işgal kuvvetlerinin ortasında ve Anadolu'dan ayrı olması dolayısıyla burada ulusal direniş başarılı olamadı. 20 Temmuz 1920'de Yunanlılar'ın istilası bu sebeple kolay gerçekleşti.