• BALKON… (ÖYKÜ)

    16:37:54 | 2011-09-25
         

    İçerde, dört duvar arasında sıkılıyorum, balkona çıkıyorum, karşıdaki evlerin balkonlarını seyrediyorum. Balkonlarda kimse yok. Bu insanlar içerde sıkılmıyorlar mı, çıkmayacaklarsa bu balkonları neden yaptırdılar, neden balkonlu evlere taşındılar? Kimileri balkonlarını kapattırmış, içine gereksiz eşyalarını yığmış, balkonda adım atacak yer kalmamış. Balkon değil gereksiz eşya deposu olmuş o çıkıntı. Oysa nefes borularıdır evlerin balkonlar, hava alma yerleridir. Aynı zamanda evin vitrinidir. Hemen her tarafı dışardan göründüğü için o evde oturanların zevkli mi yoksa kaba saba biri mi olduğu balkondan belli olur. Sadece kendimizi değil, dışarıdakileri, konum komşuyu da düşünelim; balkonlarımızı güzelleştirmeye çalışalım. Derleyip toplayalım her yanını, çiçek dikelim saksılara; hem kendi göz zevkimizi hem de komşuların göz zevkini okşayalım.

    Gençken bir arkadaşımla yolda gidiyorduk. Arkadaşım bir ara durdu, yandaki evin balkonunu göstererek, “Ne güzel” dedi. Serde gençlik de olunca, ben gösterdiği yerde güzel bir kız var da onu gösteriyor sandım. “Hani nerde güzel dediğin şey?” diye sordum. Balkon demirlerini göstererek, “Yapan usta güzel yapmış” dedi arkadaşım. Buradan şunu belirtmek istiyorum. Evlerimizin balkonları her bakımdan güzel olmalı. Demiriyle, sıvası, boyasıyla bakanın içini açmalı. Ama nerde bunu düşünen? Balkonlara göz gezdiriyorum. Sadece birkaç evin balkonunda saksılar ve çiçekler var. Diğerleri ya çıplak ya da kir pas içinde…

    Kadınların göğsünün balkona benzetildiğini biliyor musunuz? Ben bilmiyordum. Şöyle öğrendim: Lisedeyken bir arkadaşımız kitap tanıtıyordu. Bir ara roman kahramanının sevdiği kadına, “Biraz balkonunuzda dolaşabilir miyim?” diye sorduğunu söyledi ve böyle demekle neyi kastettiğini açıklamaya girişti. Öğretmenimiz kızdı, onu yerine oturttu. Ama bu benzetme hoşumuza gitti, aramızda “Şu kızın balkonu güzel, şunun balkonunda iş yok” diye konuşup gülüşmeye başladık. Bence bu benzetme yerinde.

    Bakıyorum da kimi kadınlar kızlar balkonlarını güzel göstermek için her türlü çareye başvuruyorlar. Silikonlar, alttan destekli sutyenler hep vitrin düzeltmek, vitrin düzenlemek için…

    Kadının balkonunu göstermek ayıp sayılıyor, yasaklanıyor, o güzellikler müstehcen diye saklanmaya çalışılıyor. Üstsüz resimler çekilse bile bir bantla üstü örtülüyor memelerin ya da göğüs uçlarına çarpı işareti konuluyor. Böylece etik kurallara uyuluyor! Demek ki bütün iş göğüs ucunda; oraya çarpı çekildiği zaman ar namus kurtuluyor! Meme demek bile yadırganıyor. Sine, bağır, koyun denilerek ortama ayak uyduruluyor!

    Balkonumuzdaki çiçeklere su vermek için içeriye giriyorum. Banyodan su alırken kızımın şampuanın kapağını açık bıraktığını görüyorum. Oğlum da diş macununu hep ortada sıkıyor. Söylenerek balkona geliyorum, çiçeklerimizi suluyorum. Gözüm karşıya takılıyor. Kadının biri balkonlarına iç çamaşırlarını asıyor. Kendi balkonunu hoplatarak içeri gidip geliyor, balkonu çamaşırlarla dolduruyor. Balkon biraz da çamaşır sermeye yarıyor. Bunu hiç düşünmemiştim. Kimi kadınların balkon diye tutturması bundan olmalı.

    İlerdeki bir evin balkonundaki kadın çöp kovasını balkonlarına koymuş, bayat ekmekleri, yemek artıklarını çöpe atıyor. Meyveleri de çürütmüş, onlar da çöpe gidiyor. Onları arayıp da bulamayanlar var hanımefendi. Ya yiyeceğin kadar al ya da başkalarına ver de onlar yesinler. O attığın yiyeceklerin parasını karşılamak için tarlada bahçede sabahtan akşama kadar çapa sallayanları düşün bir kere. Benimki de laf mı yani? Hanımefendi ancak gezmekte ne giyeceğini, televizyondaki dizideki sevgililerin birbirlerine kavuşup kavuşamayacaklarını düşünür. Bir de kocasından nasıl para koparacağını düşünür. Yetmez mi? Düşünmeye mi geldik biz bu dünyaya canım. Zaten fazla düşünmeye gelmez. Düşünen kafalara tehlikeli fikirler üşüşür… Ben niye düşünecekmişim onları, devlet düşünsün.

    Balkonumuzda oturup keyifle çayımı yudumluyorum. “Balkonda oturup bir şey içmedikten sonra balkonlu evde oturmak neye yarar yani?” diye mırıldanıyorum. Hadi kışın neyse, yaz kış bomboş duruyor kimi balkonlar. Hele Boğaziçi’nden geçerken boş balkonları görünce öfkem tepeme çıkar. O güzel manzara karşısında içerde mi oturur insan? Hiç balkonlarını değerlendirmeyi, orada oturup manzara bakarak yemek yemeyi, kahvaltı etmeyi düşünmez mi sahildeki evlerin sahipleri? Belki de güzellikleri kanıksamışlardır, eskisi gibi ilginç gelmiyordur onlara. Öyleyse oturmayın oralarda, gidin başka yere, sefertası gibi apartmanlarda yaşayın, güneş görmeyen odalarda oturun. Güneş dedim de aklıma geldi. Kimi kadınlar güneş eşyalarımızı soldurmasın diye hemen perdeleri örterler, güneşin içeriye girmesine engel olurlar. Güneş girmeyen eve doktor girer, bu gerçeği unuturlar…

    Benim elimde olsa, güzel manzaralı evlerin, balkonların değerini bilmeyenleri çıkarırım, yerlerine şair ve yazarları, sanatçıları yerleştiririm. Böylece sanata, edebiyata hizmet etmiş olurum. Sanat, edebiyat dünyamız ne güzel yapıtlar kazanır böylece.

    Bir süre sonra balkonda üşüyüp içeri geçiyorum. Balkonlu evlerde oturup da güzelliklere yelken açmayanlar, balkon kurmayanlar, balkonlarını çıplak bırakanlar, doğayla, yani çiçeklerle, yeşil bitkilerle süslemeyenler, kısacası zevksiz insanlar üşütmüştür beni.

    Penceresi perdeli
    Çiçek açmış zerdali
    Balkonsuz insanlar
    Ya aptaldır ya deli!