• DEPREMİN SUÇLUSU ve İLAHİ ATEŞKES

    15:20:55 | 2011-11-16

    Yalçın KOÇAK

    18. Dönem Sakarya Milletvekili

    (İnşaat Yüksek Mühendisi, Müteahhit)

     

    B160  ST1     TS500… Nedir bu rumuzlar?

    Depremin suçluları;

    Anlatalım Van depremi (fayı) yeni kırıldı, evvel olan ERCİŞ’ti.

    Sevgili medyamız Adapazarı depremini de hala Gölcük depremi diye yazarak cahilce manipülâsyon yapıyor. Van’da olan deprem Erciş depreminin depreştirdiği 1. depremin tetiklediği 2. depremdi. Birincisine de Van depremi dediler, psikolojik olarak Van’da ağır deprem geçti, dayanan binaları da artçılara dayanır havasına soktular milleti…

    ERÇİŞ yıkıldı, onlar Van’ı ve oradan çıkan feryatları yayınladılar.

    Erçiş’li vakarlıydı, gideni de ziyaretçisi de azdı.

    Van’da istismar prim yapıyordu, rayting yapıyordu, herkes gibi medya mensuplarımızda kendi kurguları trajedyaya  inandılar.

    Mevla Rahmet eylesin...

    Doğru teşhis doğru tedavi… Abartmadan Rant’a ve Rantiye ye prim verdirmeden “Deprem Erciş’i yıktı”, Van’da 7 bina yıkıldı. Dökün kasetleri, indirin sayfa sütunları Erciş’mi var, Van’mı var? Bağıran, çağıran kim, enkazın başında sabır ve teenni ile tevekkül eden battaniye’ye sarılı olan kim? Van’da katliam olmuştur, bu kurguda medyada, Deprem Allâmeleri de Kamu yönetimi de suçludur.

    1999 depreminde Adapazarı’nı, Sakarya Nehrinin betona son derece elverişli (granülometrik) kum, çakıl karışımı yıkanmış malzemesi kurtarmıştır. Bu malzemeyle yapılmış betonun mukavameti (dayanıklılığı) fevkalâde yüksektir. Sakaryalı soğuk demircilerin döşemelerdeki çapraz diagonal deprem donatıları tamamen kendi icatlarıdır. Yatıp, kalkıp yanlayan çok sağlam yapılarımız vardı, o depremde zemin sıvılaşmasıyla tanışmıştık.

    O yıllar, betonarme hesap metodlarını ve ampirik kabullerin yani demir miktarı ve beton kesit alanları belirleyen TS 500 diye adlandırılan Türk Standartları 500 sessiz ve sakin bir şekilde değiştirildi. Ne demek? Öğretiler hatalıydı, müteahhitler onun için suçlanamadı. Günah keçisi Veli Göçerdi, ya diğerleri, ya TS 500 ‘ü yanlış öğretenler, öğrettiklerimizi sorgulamayan batı muhipleri, batı suratlı, batı sıfatlı Allâmeler.

    Öğretilerimizi sorgulamamız lazım diye bağır, çağır, yazmamızın nedenlerinden yalnızca birisidir bu.

    Parselcilikle öne yatay’dan topraktan çaldık, komşunun güneşini, rüzgârını, manzarasını çaldık. Bizden olan çocuklar gökten, havadan çaldılar, katlar kuleler yaptılar. Mühendislikleri zorladılar, iştahlarına gem vurmak yerine, bir kat daha fazla ile de doymadılar!

    Şimdiki yönetmeliklerde yer, saha, tretuvar betonu olarak  (B160) kilogram / santimetre karesinin taşıma gücü olan beton dökülebiliyor. 99 öncesi bütün binalarımız bu zayıf malzemelerdendir.  İtiraf edemiyorlar. (st1) kopma mukavemeti  35 kilogram / milimetre kare olan nervürsüz (üzeri tırtıksız) demirdir. Şimdi bu malzemeden çamaşır teli dahi yapılmamaktadır.

    Nervürsüz demirle (st1), çimentosu az malzemesi kalitesiz kum çakıldan yapılmış betonun, birbirine yapışması, tutması (Aderans) kuvvetli değildir.

    Yani eşler kenetlenmiyor.

    Zor günde zoraki birliktelik, zorunlu evlilik gibi darmadağın, toz duman oluyor. Yerle bir oluyor. “Japonlar kaldı diye, o otelde kaldım” diyen gazeteci arkadaşımız tezlerimdeki haklılığı ortaya koyuyor.

    Van Çanağındaki bu hareketliliğin uzun zamandır sessiz duran Varto, Erzincan bölgesini yakinen ilgilendirdiğini ikaz mahiyetinde dahi söylemeyenlere ne diyelim?!..

     

    İLAHİ ATEŞKES

    Sizler bilmezsiniz, bilmenizi de temenni etmem.

    7.4 ile 7.2 ile altınızdaki toprağın, koltuğun, döşemenin boşaldığını.

    Kırılan fayın yeraltındaki uğultusunu, çatlayan, yıkılan binaların adeta kırılan kemikler gibi feryadını, ahını…

    Toz dumanı, her şeyin yerle yeksan olduğunu, feryat figanı, sonra karanlığı ve sessizliği…

    Ölümle yaşam arasındasınızdır.

    Bulunduğunuz karanlık zifir, kabre benzer, ama o ne: Yoktur üstünüzde yanık sesiyle telkin veren bir hoca.

    Ağrıyan yerleriniz, yaşadığınızı hatırlatır.

    “Ölmeden önce ölmüş”gibisinizdir.

    Bir hayat muhasebesi geçer zihninizden, karanlıkta sinemaskop bir kısa metrajdır.

    Sonra anlarsınız size doğru uzanan bir ele her zaman ihtiyacınız vardır, bilmiyorsanız da öğretirler size yardımın, yardımlaşmanın tesanüt ve dayanışmanın kıymetini, değerini, lezzetini.

    Depremin bana öğrettiklerini dilimden dökülenleri kaleme almanın da demek ki zamanı gelmiş.

    Hayatta kalmak değil ayakta kalmaktı asıl olan.

     Varlığı paylaşmak çok kolaymış, esas yokluğu ve yoksulluğu paylaşmakmış lezzet ve tat ondaymış. Taş çorbası kaynattığımız kazanın altındaki ateş 3 ay yandı, kazandan ne Bakanlar, Valiler, Mebuslar, Paşalar sıcak çorbayı içti konserve kutularından bozma maşrapalarla. O lezzet, o tat hala içenlerin dillerinde, damaklarında.

    Her kötü gördüğünüzde iki hayır vardır: Ben bir hayırı gördüm; bu zilzar, bu deprem, kırılan fay gerilimi azalttı.

    Kürt, Türk’e, Türk, Kürt’e sahip çıktı, sardı sarmaladı.

    İstanbul terminalden otobüsler bedava kalktı, binler yardıma gitti, kan merkezlerinin önünde kuyruk, kuyruk yollar kapandı.

    Bir izdiham, bir izdiham.

    Gönüller coştu, gönüllüler koştu…

    Ey kan kardeşim, ey keko aldın değil mi ilahi mesajı?

    Celal-i Sübhani’dir ders alırsan nimet, bereket; akıllanmaz ve ibret almazsan zulmet ve musibet ve de bela yakamızı bırakmayacaktır.

    Kırılan faylar coğrafyayı etkiledi, kırılan kalpleri yumuşattı.

    Mâkus talihi ve birilerinin istediği gibi yazdırmaya, dikte ettirmeye çalıştığı tarihi de değiştirebilir.

    Meclis, iktidarı ve muhalefeti ile oradadır.

    Bizim 1999 depreminde ancak 4. günde gördüklerimizi Van’lı kardeşlerimiz 4 saat sonra görmüşlerdir.

    Hükümetin başını da muhalefetin Belediye Başkanlarını ve Genel Başkanlarını da, gensoruyu geri çekenleri, bu dayanışma seferberliğine katılan gönül neferlerini kutlarım, kucaklarım.

    Kan dursun, Canlar kurtulsun.

    O bölgede yeni bir iklim kurulsun.

    Anadolu huzur ve güveni yaşasın, yaşatsın.