• İŞTE SAYGINLIĞIMIZIN TEMELİ

    Üç kuruş paraya satılanlar halka değil, paranın gücüne hizmet ederler

    16:25:40 | 2011-05-08

    Okurlarım çoğu zaman sorar:

    “Sürekli yazı yazmak zor olmuyor mu?”

    Aslında söylemeye çalıştıkları:

    “Bu kadar çok konu nasıl bulunur”şeklindedir.

    Ama kibarca böyle sorarlar.

    Yazmak kolay mı, zor mu bilemem ama, tehlikeli iştir.

    Çünkü her yazdığınızla birilerini kızdırabilirsiniz.

    Bazen çok genel bir şey söylersiniz, ama birileri üzerine alınabilir.

    Bu yüzden de Aydın'da hakim karşısına çıkıp en çok yargılanan yazarlardan birisiyim.

    Yazmak tehlikelidir.

    En tehlikeli yanı da politikacıları kızdırmaktır.

    Bugünkü ortamı düşünecek olursak, yazdıklarınızla artık ne kadar yönetici, onların çanta taşıyıcısı ve yağdanlığı varsa, hepsini de kızdırabilirsiniz. Bu yüzden yanlış gördüğünüz şeyleri söylemeye devam ettiğiniz sürece düşman sayınız artar.

    Eleştirilerde iyi niyetli olmanız da bir şeyi değiştirmez.

    Çünkü eleştirilmeye pek tahammül yoktur. 

    Aydın ilindeki gazetelerin birçoğu eleştirilerden uzak durmaya çalışırlar.

    Neden?

    Çünkü, iktidara yakın durmaya çalışırlar.

    Nereden nemalanacaklarını düşünürler.

    Gazetede sunulan köşeler kendilerine ait değildir. O köşeler, gazetelerin lütufları gibidir. Kesinlikle özgür düşüncelerini bu köşelerde yansıtamazlar. Halka değil, paraya, güce hizmet ederler.

    Son zamanlarda bu yazmak işine bir de “güdümlü basın” anlayışı eklendi.

    “Dördüncü kuvvet”olarak tanımlanan basının “satılık değerler” arasına katılmasıyla bir yozlaşma başladı.

    Özellikle seçim atmosferine girilen günlerde ise bazı basın organlarında kalem oynatanlar, kendilerine yazar ve gazeteci süsü verenler çoğalıyor. Yazdıklarına bakıldığında ise kimi yazar geçinenler önce kendi değerlerine, sonra da bir “yalakalık” çizgisine sürüklenerek halka ihanet ediyor. Kimler iktidarsa ve güçlüyse, onların yağdanlığı olmak veya iktidarın papağanlığını yapmak, günümüzün modası haline geldi.

    Örneğin düne kadar acımasızca eleştirdikleri bir milletvekili sayfalarına ilan verdiğinde eleştirilerini hemen keserler.

    Üç kuruş para ile satın alınırlar.

    Ama bu işi onurlu şekilde yürütüp, asla satın alınamayan yazarlarımız da var.

    Bunlar, genelde sözünü pek esirgemez ve birilerinin gözüne girmek veya bazı çevrelerce beğenilmek düşüncesiyle yazı yazmazlar.

    Şunlara da tanık oluruz.

    Bazı okurlar bir yazınız için “öldüm... harika” derken, bazıları “ne gerek var böyle yazılara kardeşim...” diye sitem edip, dudak bükerler. Bir çoğu da, “memleket elden gidiyor, sizin işiniz gücünüz dalga...” diye serzenişte bulunurlar.

    Yazdıklarınızla herkesi eşit şekilde memnun da edemezsiniz.

    İşte, yazmanın asıl zor olan tarafı da burasıdır.

    Kaldı ki; yazmada mutlaka birilerini memnun etmek diye bir kural da yoktur.

    Bizler bunu yapıyoruz.

    Kısacası; bizim gibi yerel gazetelerde yazmak bela bir iştir.

    “Yazmak”denilen kötü alışkanlık insanın kanına bir kez girmeye görsün.

    Girdi mi, çıkmıyor.

    Hele yazmak içinizde birde tutkuya dönüşmüşse işiniz daha da zorlaşıyor.

    Adam gibi yazmak; güzel ve saygın bir iştir.

    İşte bizim saygınlığımızın temelinde bu vardır.