• NE OLACAK HALİMİZ?

    11:43:54 | 2011-06-15
         

    NE OLACAK HALİMİZ?

    GİDİYOR ELDEN DİLİMİZ!

    Yozlaşma, özenti, yabancılaşma, yabancı hayranlığı aldı başını gidiyor.

    Gitgide benliğimizden uzaklaşıyoruz.

    Eskiden doğuya dönmüştük, şimdi batıya, Amerika’ya dönük yüzümüz.

    Bu yüzden bir türlü kendimize dönemiyoruz.

    Artık başlamıyoruz, start veriyoruz!

    Hoşça kal, güle güle yerine bay baylaşıyoruz.

    Çarşıda pazarda adı Türkçe olan yerleri mumla arıyoruz.

    Satıcılar satış yerlerine yabancı adlar koymazlarsa ikinci sınıf, kalitesiz, adi sanılacağından korkuyorlar.

    Avrupa’ya, Amerika’ya gidiyoruz ama bir türlü kendimize gelemiyoruz...

    Evlerimiz dubleks, tripleks, salon salomanjeli, izoleli, dizaynlı.

    Yiyeceklerimizi taze kalsınlar diye dipfrizlere koyuyoruz.

    Yollar bariyerli, starlar badigardlı, gece kulüpleri adisyonlu, şovlu.

    Kulüpler klap oldu artık, clup’a benzetmek için klüp yazanlar var.

    Bankalar dekont veriyorlar.

    Türkçe tu kaka ediliyor, yabancı sözler okeyleniyor...

    Kimi yabancı sözcüklerin yanına etmek eylemi getirerek Türkçeleştiriyoruz! Böylece orijinal, marjinal oluyoruz.

    Başarılı gençler onore ediliyorlar, lafını bilmeyenleri refüze ediyoruz.

    Dövizler deklare ediliyor, sırlar afişe ediliyor, gençler ajite ediliyor, agresifleşiyor.

    Irklar asimile ediliyor, sporcular rekorları egale ediyor, sporumuzda mantalite, kondisyon, performans, motivasyon, defans, ofans, fikstür, deplasman, skor, rövanş, rövaşata gibi sözcükler cirit atıyor.

    Geçenlerde bir spikoş, “Takımımız faynıl fora gidiyor” diye bar bar bağırıyordu. Önce ne dediğini kavrayamadım, sonra kafama dank etti.

    Meğerse takımımız ilk dörde giriyormuş...

    Ne kadar yabancı sözcük kullanırsak o kadar uygarlaşacağımızı, globalleşeceğimizi , başımızın göğe ereceğini sanıyoruz, boyumuz bir karış büyüyecek diye seviniyoruz.

    Gözümüz aydın! Batılılaşıyoruz!

    Dilde Avrupa Birliği’ne çoktan girdik ama niye arabamızı dağdan aşıralım derken düz yolda şaşırıyoruz?

     

    GÜLDÜREN VE DÜŞÜNDÜREN FIKRALAR

    ŞAİR HAŞMET’TEN ANEKDOTLAR

    Şair Haşmet, 18. yüzyılın İstanbul’unda adından çok söz ettirmiştir. Onu bulan ve ünlü bir kişi olmasını sağlayan Koca Ragıp Paşa’dır. Bakın bu buluş nasıl olmuştur.

                Koca Ragıp Paşa Boğaziçi’nde geziye çıkmış ve çok susamıştır. Bir taşın üstüne oturup dinlenirken orada oynamayan çocuklardan su ister. Haşmet adındaki çocuk hemen koşar ve evlerinden bir tas turşu suyu getirir. Paşa bir iki yudum alır: “Oğlum, neden turşu suyu getirdin?” diye sorar. Haşmet hiç kekelemeden şöyle der:

                “Annemin yaptığı turşuya sıçan düştü. Biz de boşa gitmesin, hayır olsun diye dağıtıyoruz. İsterseniz bir tas daha getirivereyim.”

                Koca Ragıp Paşa buna kızar ve tası yere atıp kırar. Haşmet ağlamaya başlar. Paşa dayanamaz, gönlünü almak ister, niye ağladığını sorar. Çocuk şu karşılığı verir:

                “Nasıl ağlamam efendim... Köpeğimin tasını kırdınız, ben şimdi ona neyin içinde yemek vereceğim? Zavallının başka tası yoktu.”

                Daha sonra çocuğun şaka yaptığı anlaşılır.

                Paşa karşısındakinin cin gibi bir çocuk olduğunu anlar, ailesiyle konuşarak onu yalısına götürür, özel hocalar tutup eğitir, ünlü şair Haşmet haline getirir.

                Haşmet’in hazırcevaplığı ve zeki sözleri her tarafta nam salar. İşte bunlardan bazılar:

                Haşmet, yanında bir defter taşırmış. Bu deftere “Ahmaklar Defteri” adını vermiş. Hamisi Koca Ragıp Paşa bir gün Haşmet’i yanına çağırtıp, “Şu senin ahmaklar defterinde benim adım da var mı?” diye sorar. Haşmet: “Evet, paşam, var” der.

                “Peki neden?”

                “Dün pek güvenilmeyen birine borç verdiniz de ondan.”

                “Ya adam borcunu öderse ne yapacaksın?”

                “O zaman defterden sizinkini siler, onun adını yazarım paşam.”

                                                   * * *

                Şair Haşmet, Koca Ragıp Paşa ile birlikte dolaşırlarken Şair Fitnat Hanımı hizmetçisiyle birlikte giderlerken görür. O sırada kocakarı soğuğu olduğu için hava çok soğuktur. Şair Haşmet, Fitnat hanımı kızdırmak için:

                “Şu kocakarı ortalığı dondurdu” der.

                Fitnat Hanım bu lafın altında kalmaz. Kocakarı soğuğunun arkasından gelecek öküz fırtınasını kasteder gibi yaparak taşı gediğine kondurur:

                “Merak etmeyin efendim. Arkasından öküz geliyor” der.

                                                   * * *

                Kurban bayramından birkaç gün önce Şair Haşmet, Fitnat Hanımı kurbanlık koyun seçerken görüp yanına yaklaşır; “Kurban için koyun aramaya ne hacet? Ben sizin kurbanınız olurum” diye konuşur.

                Fitnat Hanım dudak bükerek:

                “İyi ama ben boynuzlu koç arıyorum.”der.

                Şair Haşmet bıyık altından gülerek:

                “Kapınızda birkaç gün durayım. Boynuzlarım tez zamanda çıkar” der.

                Şimdi nerede böyle tatlı atışmalar?

                İşimiz gücümüz kaba kuvvet gösterisi yapmak, hırlaşmak..