Susandaş: Ezildiği halde hiç sesini çıkarmayan vatandaş
Uçandaş: Dar gelirliler sürünürken her makama kolayca ulaşan vatandaş
Şaşandaş: İşin aslını anlayamayıp, birdenbire köşeyi dönenlere şaşkın şaşkın bakan vatandaş
Betondaş: Doğayı, bahçeli evleri mahvedip apartman diken yapsatçı vatandaş
Yatandaş: Yattığı yerden kolayca para kazanan vatandaş
Kaçandaş: Vergi vermekten kaçan, sıkışınca kapağı yurt dışına atan vatandaş
Açandaş: Orasını burasını açarak sanat(!) yapan vatandaş
Satandaş: Her şeye ticaret gözüyle bakan, iyi bir müşteri bulunca vicdanını bile satan vatandaş
Takandaş: Uçan kuşa borcu olan, borçlarını ödemeyip üstüne yatan vatandaş
Atandaş: Bol keseden atan, attığı zaman mangalda kül bırakmayan politik vatandaş
Yandaş: İktidarda kim varsa ona yanaşan, kraldan fazla kralcı, eyyamcı vatandaş
Matandaş: Hiçbir vatandaşlık hakkından yararlanamadığı halde kendini vatandaş sanan, başına gelenlere kader diye boyun eğen, katlanan sanaldaş...
* * *
KISAN BURUN
Köyün eski bir camisi varmış ama kimse camiye gitmiyormuş. Köye yeni atanan imam bu duruma kızmış, köylülere camiye niçin gitmediklerini sormuş, köylüler namaz kılmasını bilmediklerini söylemişler.
İmam, “Benim yaptıklarımı yapın, söylediklerimi tekrar edin” demiş. Onlar da öyle yapmışlar, imamla birlikte yatıp kalkmaya başlamışlar. İmam yere eğilince burnu caminin taban tahtaları arasına kısmış ve can havliyle “Burnum kıstı” diye bağırmış.
Cemaat hep birlikte tekrar etmiş, “Burnum kıstı!” İmam öfkeyle, “Yahu yalan değil gerçekten kıstı.”
Cemaat, “Yalan değil gerçekten kıstı!”
İmam, “Beni bu müşkül durumdan kurtaracak yok mu?”
Cemaat, “Beni bu müşkül durumdan kurtaracak yok mu?”
Bu böyle sürüp gitmiş. Bir süre sonra kendi çabasıyla burnunu kurtaran imam bozuntuya vermeden namazı bitirmiş. Tam camiden çıkarken yanına biri yaklaşmış, “Ben daha önce camiye gitmiştim ama sizin burunlu duanızı hiç duymamıştım. Çok hoşuma gitti” demiş.
Milletçe burnumuz kıstı ama halk bunun farkında değil, bu gerçeği dile getirenleri dinlemiyor. Kimsenin kimseyi kurtarmaya çalıştığı, feryatlara kulak verdiği yok. Burnumuzun ucunu göremiyor, burnumuzun dikine gidiyoruz. Kurtarıcılığa soyunanlar halktan kopuk, burunlarından kıl aldırmıyorlar, aydınların önerilerine aldırmıyorlar, kulaklarını tıkıyorlar. Burnu Kaf Dağı’nda olan böylelerinin burunlarının sürtülmesi gerek, yoksa kendilerini dev aynasında görmeye devam edecekler. Ayrıca kurtuluşu başkasında değil, kendimizde aramalıyız.
Ne demiş Namık Kemal:
“Sana senden gelir bir işte dad lazımsa
Zaferden kes ümidin, gayrden imdat lazımsa.”