• BİZE ULAŞANLAR…

    15:58:49 | 2011-09-25
         

    Şükrü Halûk Akalın hocadan:

    Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi

    Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın hocanın, Türk Dil kurumu yayınları arasında Günyüzü gören, Türk Dil Kurumu yayınlarının 1018 ncisi olarak bize ulaşan 96 sayfalık, pırıl pırıl baskılı “Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi” adlı kitabının sayfalarında bir gezinti yapmak üzere yola çıkıyorum:

    İçindekiler bölümüne bakıyorum, gördüklerimden: Evliya Çelebi, Bir rüya.. Bir dünya, Evliya Çelebi’nin eserleri, Seyahatname, Seyahatname abartılı bir eser midir?, Evliya Çelebi seyahatnameyi nasıl yazmıştır?, Şakaname, Evliya’nın şehirleri, Bütün yönleriyle Evliya Çelebi, Evliya Çelebi’nin izinde, Seyahatname’ye bir yolculuk, vd.

    Üç sayfalık giriş, Şükrü Halûk Akalın imzasıyla karşımıza çıkıyor. Buranın bir yerinde hoca; “Evliya Çelebi gezmekle kalmamış seyahat ettiği, dolaştığı yerleri; bu ülkelerle, diyarlarla ilgili gözlemlerini, yolculuğu sırasında başından geçen olayları, gittiği yerlerde kendisine anlatılanları akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür” diyor.

    Evliya Çelebi, başlığı altında verilenlere bakıyoruz sayfa 11’de başlayan:

    -“Yalnızca Türk edebiyatının değil, bütün dünya edebiyatının en büyük, en geniş kapsamlı, en ilgi çekici seyahat kitabının, Seyahatname’nin yazarıdır Evliya Çelebi. Evliya Çelebi günümüzden tam dört yüzyıl önce, 25 Mart 1611 günü İstanbul’da hayata gözlerini açmıştır. Geleneğe göre kulağına ezanı, o sırada evde bulunan Sunullah Efendi okumuştur. Daha sonra eve gelen Gisudar Mehmet Efendi de, ‘Biz dahi abdalanane fenagillah ezanın okuyalım’ diyerek Evliya’nın kulağına ikinci bir ezan okur” bilgiler, tapaze bir anlatım olarak bize ulaşıyor, ulaştırılıyor.

    Kapak sayfa tasarımı ve çizimleri Sarak Ustaya ait… Sayfalarda bol bol çizimlerle, genel anlatımlı görüntülerle karşılaşıyoruz.

    Evliya’nın şehirleri, başlığı altında verilenler 36 ncı sayfada başlıyor.  Burada “İstanbul’un kuruluşu” ara başlığı altında verilenler şöyle bir anlatım tablosu ortaya koyuyor:

    -“Seyahatnamesi’nin birinci cildini İstanbul’a ayıran Evliya Çelebi, gezilerinden önce İstanbul’un kuruluşunu ve tarihini anlatmakla işe başlar. İstanbul’un Hz. Süleyman yapısı olduğunu, Hz. Süleyman tarafından kurulduğunu belirtir Evliya Çelebi”..

    Evliya Çelebi’nin Viyana’daki St. Stephanos Katedrali’ndeki kule tepesi tasvirini esas alan Karl Teply de ünlü gezginin en erken ölüm tarihi olarak 31 Ekim 1687’yi ileri sürmüştür, hatırlatmasıyla noktamızı koyalım efendim.

    Gülbahar Ünlü’den: Saklanmış Mektuplar

    Mektupların anlam ve önemi fazlaydı bir zamanlar. Hatta bendeniz, bana gelen 2068 mektubu “Bana Gelen Mektuplar” adıyla, kitap olarak 352 büyük sayfayla 1999 yılında yayınlamıştım.

    Burdur ilinin Tefenni ilçesinde, merkezde yaşayan hemşehrim, şair-yazar ve araştırmacı Gülbahar Ünlü’nün yeni bir kitabı bana ulaştırıldı. Kitabın adı: Saklanmış Mektuplar. 248 sayfayla Mola Kitap yayınları arasında günyüzü görmüş.

    Gülbahar hanım, düşünen, değerlendiren, sayfalara aktarmada usta olan bir kalem sahibi. Bizim, Tefenni çıkışlı yazarımız, şairimiz, araştırmacımız olarak gurur duyduğumuz bir isim ve imza. Bendenize imzalarken, ithaf ederken kitabını, “Değerli hocam İsa Kayacan’a; Hayat uzun bir şarkı ise, siz onu mutlulukla söylemeye devam ediniz” diyor 23 Nisan 2011’de- Antalya’da.

    Gülbahar Ünlü, “mektup üzerine” uzunca bir anlatım, değerlendirme yaparak söze başlıyor. Buranın bir yerinde; “Kişilere bir mektup geldiğinde, köy meydanında, ya da kahvehanelerde, mektup alıcısının birinci derecede bir akrabası, erkeğe verilir. Baba, ya da koca, akşam eve geldiğinde, ceketinin cebinden zarfı çıkarttığı anda, evde hemen bir bayram havası eserdi” diye anlatımını sürdürüyor.

    Gülbahar Ünlü mektuplarının yazılış yerleri ve tarihleri var. İstanbul’da 20 Ocak 1995 tarihinde kaleme alınan mektup, “Yeldacığım, Ayın ikisinde gönderdiğin mektubunu biraz önce aldım. Okuyunca çok duygulandım” sözleriyle başlıyor, başlatılıyor.

    İkinci mektup Tefenni’den 22 Mayıs 1995 tarihinde yazılmış, kaleme alınmış. “Biricik kırmızı gülüm”le başlıyor, “Sana değişik bir haber vereyim. Bir hafta önce saçlarımı çok kısa kestim. Bir metreyi geçen saçlarımı on yılda bir kesme nedenim, bir şeylere yeniden başlama duygumdan kaynaklanıyor” cümleleriyle devam ediyor efendim.

    Gülbahar Ünlü’nün okuyucularına yazdığı son mektup, Tefenni çıkışlı ve 01 Şubat 2011 tarihli. “Canım okuyucularım, yazdığım bu mektupların yazıcıdan bir çıkışını aldım. Bilmem neden, içimde heyecan ve sevinç karışımı bir duygu oluştu. Kışın kalbinde uyuyan baharın kıpırtısını da hissettim”le devam eden satırlar var, duygu zenginliği içinde verilen.

    Gülbahar Ünlü’nün “Saklanmış Mektuplar” adlı kitabının 132 ve 142 sayfaları arasındaki mektuplar bendenize yazılmış olanlar. İlk mektup 23 Ağustos 2005 tarihinin taşıyıcısı. Bu mektubun girişinden:

    -“Sevgili İsa Kayacan; Benim için bu ayın anlam ve önemini belirten olay, ‘Burdur’un Saz ve Söz Ustaları’ isimli kitabınızı bana hediye etmenizdir. Adını duyduğumuz,, ya da adını duymadığımız sanata yakın, sanatla uğraşan insanların doğum yerlerini, doğum tarihlerini ve yaptıkları çalışmaları öğrenmek, beni heyecanlandırdı. Şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyeni yaptığınız için, size teşekkür ederim”.. Gülbahar Ünlü’nün 15 ayrı kitabının yayınlandığını görüyoruz. Tebriklerimi sunuyorum efendim.

    Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik

    Duyguların bir araya gelişiyle, getirilişiyle ortaya konulanlar. Şiirler, yazılar öteki anlatım biçimleri.

    Muğla ilimize bağlı, Fethiye ilçemizde yaşayan, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Cahit Yargıcı’nın altı ayrı bölümden oluşan bir şiiri var “Bir yüce insan” başlığıyla yazdığı. Cahit Yargıcı, edebiyatımızın güney temsilcisi, bir derviş adam Ünal Şöhret Dirlik hocadan söz ediyor. Bu şiirden aldığımız mısralar efendim:

    Hasreti çocuk yüreğinde tadan,

    Patika, ham yollara alışık olan,

    Gelişmenin, ilerlemenin,

    Öğrenim ve eğitimden geçtiğini,

    Küçükken anlayan,

    Ve bu yolda,

    Bütün zorluklara katlanan,

    Bütün sorunları, gayretiyle aşan,

    Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik.

    Ünal Şöhret Dirlik hocanın, öğretmenliğiyle, ülkemizin çocuklarına eğitim verdiğini, çocukların yüreklerine sevgi ve erdem verdiği, geçmişi, geleceği öğrettiğini, bıkmadan usanmadan araştırdığını, yöresini en iyi tanıyanların başında geldiğini, vefanın alâsını anlayıp, uyguladığını, adına kütüphane kurulduğunu, çocuk, büyük, yaşlı, kadın herkesle aynı mesafede davrandığını, insanları çok sevdiğini, bıkmadan-usanmadan kitap yazıp, yayınladığını, çocukları, düşkünleri kolladığını hatırlatıyor Ünal Şöhret Dirlik’in Cahit Yargıcı hoca. “Bir yüce insan” başlıklı şiirinin sonunda, Ünal Şöhret Dirlik hoca için şunları yazıyor, ortaya koyuyor, sayfalara aktarıyor:

    Şair Cahit der;

    Bilmem seni nasıl anlatayım?,

    İstedim ki,

    Ben de bu uğurda bir toz olayım,

    Senin gibi okyanusu,

    Bu körfeze nasıl sığdırayım?,

    İşte yüreği sevgi dolu,

    Adam gibi adam,

    Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik…

     

    H.Kutay Öztürk’ün şiir dünyası

    Şair dünyamızda gezenler, gezmeye başlayanlar, zaman içinde görünüyorlar, dikkat çekiyorlar.

    Eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Arzu Kök hanımın düzenlediği ve yönettiği şiir programlarının ilkinde tanıdığım bir şairimiz var. Adı: H.Kutay Öztürk. Bazı şiirleriyle masamdaki şiirleriyle bizimle selamlaşan H.Kutay Öztürk, sevgiyi hareket noktası yapan mısralarıyla, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda epey mesafe almış. Duygu aktarımında, daha doğrusu duygularını sayfalara aktarmada, belli ölçülerde rahatlık görüntüsü veriyor. “Hatırlar mısın?” adlı, başlıklı şiirindeki duygularından H. Kutay Öztürk’ün:

     

    O bembeyaz giysinde, yanık tenini,

    Bugün tekrar düşlesen, hatırlar mısın?.

    Çocuksu tavrınla, güzel sesini,

    Duyalım deseler, hatırlar mısın?

     

    H.Kutay Öztürk, köylü kızının, nazlı kuzu olduğu noktasından hareket ederek; “Köylü kızı, nazlı kuzu, yüreğimin aşk hırsızı/Gördüm onu yaktı beni, vücudumu sardı sızı” mısralarıyla, anlatmaya, duygularını peşpeşe ortaya koymaya devam ediyor.

    İlk yıllar zaman zaman aldandığını, sonraki yıllarda bu aldanma oranının arttığını “Son kez yine aldandım” başlığı altında sayfalara aktardığı duygularıyla anlatıyor, bir anlamda itiraf ediyor.

    Buradaki mısralarından: “Aşığım diyor iken, neden yalan söylersin?/Doğru ise durma yürü, hala niye gelmezsin?/Sen kalleşin birisin ki, cevap bile vermezsin / İnanmıştım lanet olsun sana nasılda kandım”la devam edilenler, aktarılanlar yığın yığın.

    Hatırım (hatırıma) gelseydi sorardım anam, Akşamların hatırı var, başlıklı şiirlerden sonra H.Kutay Öztürk, son şansından sözediyor.”Son şansım bu, seni buldum” diyerek yazdıklarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. İki ayrı dörtlükten oluşan bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:

     

    Hani bana demiştin ya, seni seviyorum diye,

    Bir daha söyle, bir daha söyle, haykırmanı istiyorum,

    Gök mavi, deniz mavi, senin gözlerinse masmavi niye?,

    Gel durma, içimdeki alevi söndürmeni bekliyorum.

     

    H. Kutay Öztürk, yazdığı şiirlerini biraz dinlendirip, belirli bir süre sonra onların üzerindeki çalışmalarını sürdürürse, fazla tekrarlardan kaçınırsa, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinin bulunuşu ve şekillenmesi uzun sürmeyecektir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

     

    Sevgi Yolu Dergisinin iki sayısından

    Manisa ilimize bağlı, Salihli ilçemizde, Gündüz Aydın’ın sahip ve yazı işleri müdürlüğünde, aylık kültür ve sanat dergisi olarak yayınlanan “Sevgi Yolu” Dergisinin 80 ve 81 nci sayıları masamda.

    Gündüz Aydın, şiirimize, kültürümüze yaptığı hizmetleriyle bilinen, alkış alıp, takdir toplayan bir arkadaşımız.

    Sevgi Yolu Dergisinin her sayısında, yaptığı genel değerlendirmelerle, geride kalan günlerle, aylarla ilgili sanat-edebiyat sonuçlandırmalarıyla bizimle, okurlarıyla, arkadaşlarıyla selamlaşıyor. Deniz Şahinoğlu ve İbrahim İmer, Ankara’daki röportajlarıyla bizleri sevindiriyorlar.

    Sevgi Yolu Dergisinin sayfalarında isim ve imzaları görünenlerin büyük bölümünü tanıyorum. İsmen tanımadıklarım da var. Derginin 81 nci sayısının 21 nci sayfasındaki, Ünal Şöhret Dirlik hocanın “Gel” adlı, başlıklı şiirinin bir dörtlüğü şöyle:

     

    Öyle uzak durma, biraz yakın gel,

    Sür sürüştür güzel, tak takıştır gel,

    Günahkâr bir kulsun bilirim,

    İyi süslen canım, yap yapıştır gel.

     

    İzmir’den Ömer Erhalim’in “Güller Derdim” adlı şiiri, derginin 39 ncu sayfasında karşımıza çıkıyor. Buradan da bir dörtlük alarak devam edelim efendim:

     

    Gönül bahçesinde seyran eyledim,

    Tevhidin gülünü derdim yarenler,

    Muhammed kokusun gülden almışım,

    Katında postumu serdim yarenler.

     

    Gündüz Aydın’ın “Gelmişken Kal Benimle” adlı kitabının adı olan şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirden bir dörtlükle noktamızı koyalım.

     

    Bak ne güzel yanımda, sıcacık nefesin var,

    Kulaklarımda her an çınlayan o sesin var,

    Sana söylüyorum sana, sana ey gül yüzlü yar,

    Ne olur gitme artık, gelmişken kal benimle

     

    Ankara’lı şair Murat Duman’dan iki yeni şiir

    Ankaralı şairler arasında yer alan, yazdıkları, yayınladıkları şiirleriyle dikkat çekmeye devam eden, düzenlediği şiir toplantılarına, bir çeki-düzen getirme çabası ve gayreti içinde olan Murat Duman’ın iki yeni şiiri masamda. Bu şiirlerin adları Prof. Dr. Hayrettin İvgin hocaya ithaf ettiği “Edebin güneşi” adlı olanıyla, bir densiz için kaleme aldığı “Güneşe kör bakan” adlı şiiri var masamda efendim. Bu şiirler:

    Prof. Dr. Hayrettin İvgin hocaya ithaf ettiği “Edebin güneşi” adlı şiir altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirden iki ayrı dörtlük verelim önce efendim:

     

    Gönül ferağında bir cevher gizli,

    Edep bahçesinde gezinir hocam.

    Asil duruşuyla çok bilge sözlü,

    Edep bahçesinde, sezinir hocam.

     

    Mevlâna, Yunustan demini almış,

    İçinden nefreti ummana salmış,

    İlim denizinde derine dalmış,

    Gözleri kor-alev kazınır hocam.

     

    Dumanoğlu mahlasını kullanan Murat Duman’ın ikinci şiiri “Güneşe kör bakan” başlığıyla yedi ayrı dörtlükten meydana gelmiş. Sayın Duman “hocam bu şiir daha tamamlanmadı. Sizin tabirinizle, dinlendiriliyor” dediyse de, bu dinlenmenin uzun sürebileceği endişesinden hareket ederek, iki dörtlüğünü aşağıya almak istiyorum.

     

    Din ehline söz eden İslâm düşmanı cahil,

    Sen alnını secdeye bir kez olsun koydun mu?,

    Anlasaydın Kur’an-ı belki, olurdun ehil,

    Yüzündeki maskeyi, bir kez olsun soydun mu?.

     

    Dumanoğlu söyleme yazık olur diline,

    Zebaniler tutunca herkes güler haline,

    Sense aciz bir kulsun, bir şey geçmez eline,

    Akıl hakkın nimeti, sen sözümü duydun mu?

     

    Evet, densizlerin densizi..Sen Murat Duman’ın yedi dörtlükten meydana gelen bu şiirinde verilen mesajların ne anlama geldiğini duydun mu?.Duymadıysan, biz duyurmak istiyoruz.

     

    Söke’den “Beşparmak” Dergisi

    Söke Beşparmak Kültür, Sanat ve Kütüphaneciliği Geliştirme Derneğinin yayın organı olarak 157 sayıdır gün yüzü gören, kültür ve sanat dergisi “Beşparmak” okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle selamlaşmaya devam ediyor.

     Söke’den Abdülkadir Güler dostumun gönderdiği Beşparmak’ın anılan sayısındaki kimlik bilgilerine bakıyorum:

    Dernek adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Yaşar Akçay, Genel Yayın yönetmeni: Talat Avcı, Dernek yönetim kurulunda: Yaşar Akçay, Mustafa Pamukçu, Talat Avcı, Ebrushan Pamukçu, görev yapıyorlar.

    Beşparmak (157) sayfalarında imzaları bulunanlardan: Talat Avcı, Asım Öztürk, Bülent Gürdal, Ziya Gürel, Özlem Sezer, Gönül Çatalcalı, Mehmet Ercan, Ahmet Uysal, Mustafa Emre, Abdullah Şanal, Halit Payza, Ayhan Can, Hatice Oya Kuzgun, Sıtkı Salih Gör, Adnan Gül, Etem Oruç, D.Ali Özkale, Burak Tokcan, Rahim Gür, Hülya Ekmekçi, Abdülkadir Güler.

    Beşparmak dergisinin sayfalarında, denemeler, öyküler ve şiirler yeralıyor. Mehmet Ercan’ın “Kız kurusu Şaziye” adlı şiirinden:

    Yüzü bakir bir aşkın haritası,

    Kapatamıyor çizgilerini pudralar,

    İpsiz uçurtmaya benzer umudu,

    Gittiği yerden dönmeyen..

     

    SUYA CEYLAN İNMİŞ (Abdullah Şanal)

     

    Öyle gülüp geçiştirme,

    Geç yasaklar çizgisini,

    Tabuları kır sevdiğim,

     

    Yasaktan sıyır etini,

    Duy yasağın lezzetini,

    Yaşamadın ne fayda!..

     

    SEVGİLİ ANNEM  (Abdulkadir Güler)

     

    Ya, şimdi,

    Nerelerdesin?

    Sevgili annem,

    Bir tanem, açılmayan,

    Perdesin… Nerdesin?.

     

    Mevlüt Kaplan’dan: Yaşama Sevinci

    Mevlüt Kaplan İzmir’den sesleniyor. Yaşanmış öyküler dizisi içerisinde, serisinde geçtiğimiz yıllardan birinde günyüzü gören bir kitabı var masamda Mevlüt Kaplan’ın.

    Adı: Yaşama Sevinci. Özgür Eğitim Yayınları arasında, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.

    Bu kitap içerisinde, ilk sayfalarından birinde Mevlüt Kaplan hocanın 30’un üzerinde kitabının yayınlandığı görülüyor. Geçmiş yıllardaki bilgiler olduğuna göre, şimdilerde belki de 60’lara, ya da daha fazla rakamlara ulaşan bir yayın serisi ortaya çıkmıştır. Maşallah, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.

    Hece vezni tarzıyla, türüyle ortaya konulan şiirler, değişik konuların işlenişi, sayfalara aktarılışı olarak görülmekte. Mevlüt Kaplan yumuşak anlatımı, olaylara bakışındaki keskinliğiyle, sanat ve edebiyat dünyamızın önemli isim ve imzaları arasındaki yerini almıştır.

    Sayfa 68 ve 69 da yer alan bir şiir. “Çok geç” adıyla okurlarının karşısına çıkarılmış. Bu şiirden:

     

    Bağırsam duyar mı sesimi?,

    Acılarla yoğrulan zaman,

    İster misin çıkıversin,

    Birden bire ansızın?.

     

    Kurudu bahçemde gönül çiçekleri,

    Kum doldu deli akan derelere,

    Yalan olur söylesem unuttuğumu,

    Umutlarımla kalıyorum ayakta.

     

    Mevlüt Kaplan: 1930 yılında Akşehir, Ökes’te doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsünde okudu. Müfettiş oldu. Şiir, masal, öykü ve roman alanındaki eserleriyle tanındı. İzmir’de yaşayan Kaplan, Özgür Eğitim Yayınevi’nin sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyor.